29 Temmuz 2010 Perşembe

neuroplasticity ve quantum


bir yanda neuroplasticity, bir yanda quantum mechanics. üzgünüm, bu terimleri o kadar fazla ingilizce görüyorum ki, türkçesini yazmak doğal gelmiyor. quantum teorisi diyor ki parçacıkların davranışları ihtimaller formülüdür, belirlilikler formülü değil. ihtimaller ise ancak deneyimlendikleri vakit ihtimal olmaktan çıkıyorlar. bunun adi, wave function collapse. wave function, parçanın davranış ihtimalinin kuralı. bu ihtimaller varlığına superposition deniyor. ihtimaller “collape” olduğunda, yani seslisözlük çevirisine göre "yıkıldığında" ya da "çöktüğünde", davranış bir ihtimal olmaktan çıkıyor. ihtimal olmaktan çıkıp, gerçeklik mi oluyor yani? "maddenin ihtimal hali gerçeklik değil mi?" sorusunu getireceği için burasına giremiyorum. sadece ihtimal çöküyor ve tek bir alternatife "yıkılıyor".

dolayısıyla, quantumun belirleyici donesi, klasik bilim dünyasında bilimsel done olmasına hiç alışık olmadığımız "observation", yani gözlem faaliyeti oluyor. böylece, gözlem yapan deneyin dışında olmaya devam edemiyor, bir parçası haline geliyor. buradan şu noktaya geliyoruz; maddeyi deneyimleyerek (ben madde demeye devam ediyorum, öyle alışmışım, şu noktada artık her şeye enerji denmeye başlanabilir de herhalde) gerçeklik algıları yaratıyoruz. deneyimlerimizin izleklerini hem iç hem dış faktörler ile - ki bunların ne olduğu ve karşılaştırmalı etkileri ayrı bir konu - sürekli güncelleme suretiyle, gerçeklik algımızı tekrar ve tekrar oluşturuyoruz.

aman ha, pazarlamacı mantıkların kısayoldan yaratmaya bayıldıkları heyecanlardan kaçmak lazım. misal; "kaderinize siz ve sadece siz sahipsiniz". farklı bir bağlamda akla yatkın gelebilecek bir ifade belki, fakat kişisel gelişim mantığının insanlardan para kazanma sevdasıyla, belli bir motivasyona dönük paketi içinde inandırıcılığını yitiriyor.

dolayısıyla gerçeklik algısı dediğimiz şey, izlekler bütünüdür. sormayı tercih ettiğimiz sorular sürekli ilişkisel bir beraberlik içinde geçmiş deneyimlerimizi biriktirirken, biz bu geçmişten ne tamamen bağımsız ne tamamen bağımlı, yeni dönem neuroscientistlerin "mind-power" dediği irade ile yeni sorular sormaya devam ediyoruz.

quantum teorisi bu soru sorabilme kapasitemizin kaynağını açıklamasa da, bu kapasitemizin beynin mekanik işleyişinden bağımsız olarak var olabildiğini felsefi bir boyutta açık tutuyor. bunun yanında nöro-psikoloji alanındaki çalışmalar, insanların yoğunlaşma ve davranış değiştirme gibi yollarla bilinçlerini arttırmalarının beyinlerinde fiziksel olarak, tekrar ediyorum fiziksel olarak, plastisite adı verilen dönüşümler yarattığını gösteriyor. yani beyin ölçeğinde görüldü ki, maddi olmayan olarak anlaşılagelmiş olan bilinç, maddi olarak gözlemleyeldiğimiz beyni fiziksel olarak değiştirme kapasitesine sahip. bu sonuç, maddiyat algımızı sorgulamamız gerektiğini gösteriyor, zira maddi olmayanın maddi olanı dönüştürmesini iddia etmek mümkün değil.

demek ki, there is more to the world then meets our senses. bu da bilimde koccccaaa bir paradigma kayması anlamına geliyor anlaşılan – o ünlü bilim felsefecisi thomas kuhn’un çok bahsettikleri paradigm shift bundan başkası olmasa gerek. diyorlar ki, “newton connected celestrial motions with terrestrial motion. maxwell unified light and electromagnetism, einstein did it for space and time. quantum theory makes exactly this kind of connection, between the objectice physical world and subjective experiences.”

hey maşallah, haydi bakalım daha neler göreceğiz.

1 yorum:

  1. hadi bakalim. hakikaten su paradigm shift dedigimiz olay, aslinda bildigimiz anlamda pozitif bilim ve onun yapitasi bilimsel gozlemin tanimini degistirecek gibi gozukuyor. zira objektivite tanimi da ayni sekilde gozlemcinin varligi ve yoklugu ile degisebilen bir dunyada kendini sorgulatiyor. boyle bir ara donem yasiyoruz galiba ve spekulasyonlari, ticari popularizmi ayikladigimizda bizi her disiplinde cok daha holistik bir dusunme bicimi bekliyor gibi.

    YanıtlaSil